Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetişin imdada aldı dert beni
Başımı alıp hangi yere gideyim
Gittiğim yerlerde buldu dert beni
Abdal Pir Sultan'ım gönlüm hastadır
Kimseye diyemem gönlüm yastadır
Bilmem deli oldu bilmem ustadır
Şöyle bir sevdaya saldı dert beni
Pir Sultan Abdal'ın yaşamı üzerine, yazılı kaynaklarda pek bilgi yoktur. Doğum ölüm yılları bile bilinmiyor. Yaşamı üzerine bilgiler, genellikle, kendi şiirlerinden, halk söylentilerinden, kuşaktan kuşağa anlatıla gelen menkıbelerden, bir de yakınlarının ya da başka ozanların onu anlatan şiirlerinden çıkarılır.
Gene de bu yollardan epeyce bilgi edinilmiştir, çünkü Pîr Sultan, bağlandığı tarikatın din anlayışını, dünya görüsünü yansıtmakta ya da derinleştirmek için soyut şiirler yazan bir sanatçı değildir, doğrudan doğruya başından geçenleri, kavgasını, özlemlerini, katlandığı acıları, yaşamının türlü yönlerini yansıtan somut şiirler yazmıştır.
Şiirlerden, halk söylentilerinden çıkarılan bilgilere göre, Pîr Sultan Sivas'ın Yıldızeli ilçesinin Çırçır Bucağına bağlı Banaz köyünde doğmuştur. Yıldız dağı eteklerinde, Çırçır'a kırk sekiz kilometre uzaklıkta, denizden bin yedi yüz metre yüksekte, çoğu tek katli kerpiç evleri, soğuktan korunmak için yari yari yarıya toprağa gömülü bir köy...
Banaz'da bugün de Pîr Sultan'ın olduğu söylenen bir ev, önünde sairin yaşadığı dönemden kaldığına inanılan bir söğüt ağacı, ağacın altında, asâsının ucuna takip Horasan'dan getirildiğine inanılan bir değirmen taşı vardır. Pîr Sultan yaz aylarının güzel havalarında bu taşın üstüne oturup karısıyla sohbet edermiş. Köylüler bu evi, ağacı, taşı kutsal sayarlar.
Kızının yaktığı ağıtta uzun boyluluğuna, biçimliliğine değinilen şairin asıl adı, şiirlerinde belirttiğine göre, Haydar’dır. Bir yerde soyunun Yemen'li olduğunu, bir yerde Peygamber'in öz torunu olduğunu söyler, bir yerde de İmam Zeynel-Âbidin'den "Zeynel dedem" diye söz eder. Uzmanlara göre, Pîr Sultan’ın bu sözleri söylemesinin nedeni halk üzerindeki etkisini arttırmak içindir.
Muhammed peygamber soyundan geldiklerini, "seyyid"liklerini ileri sürmek tarikat uluları arasında bir gelenektir. Genel kani, sairin İran'ın doğusundaki Türk yurdu Horasan'dan, önce Iran Azerbaycan'ında ki Hoy kasabasına, oradan da Anadolu'ya göçüp Sivas'a yerleşen bir Türkmen soyundan geldiği yolundadır.
Çocukluğu çobanlıkla geçen Pîr Sultan'ın okuma yazma bildiği anlaşılıyor, ama bilgin bir kişi olduğu söylenemez. Tekke eğitimi çerçevesinde kalmıştır. Halifeler tarihini, peygamber menkıbelerini, evliya menkıbelerini, tarikat kurallarını, Yunus Emre'yi, Hatâyî'yi bilir. Bunlar dışında, çağının bilimleriyle ilgilenmediği gibi, divan edebiyatı ile de ilgilenmemiştir. Şiirlerinde Yunan mitolojisinin, Iran mitolojisinin izleri pek yoktur. Ayrıca, genel olarak bütün tarikatların kaynaklandığı Tasavvuf felsefesinin yüksek konularına da girmez.
Söylentiye göre, Pîr Sultan'ın üç oğlu, bir kızı varmış. oğullarından Seyyit Ali Banaz köyünün üst yanındaki çam korusunda,Pîr Muhammed Tokat’ın Daduk Köyünde, Er Gaib de Dersim'de gömülüymüşler. Adi Sanem olan kızının Pîr Sultan asıldığı zaman söylediği ağıt çok ünlüdür. Bazı uzmanlar bu ağıtı Sanem'in ağzından bir tarikat ozanının yazmış olabileceğini belirtirler. Pîr Muhammed ise babası gibi sairdir. Delikanlı iken attan düşerek öldüğü, Pîr Sultan’ın "Allah verdiğini almaz dediler / Bana verdiğini aldı n'eyleyim" derken bu olaya değindiği söylenir. Şiirlerinden uzun yasadığı, çok çocuğu bulunduğu açıkça anlaşılan sairin, sağlığında iki oğul acısı görmüş olduğunu ileri sürenler de vardır.
Pîr Sultan Alevî-Bektaşî tarikatındandır. Tarikata girme arkadaşı, yani musaibi, Ali Baba’dır. Bağlandığı tekkenin pîri ise, Ahmet Yesevî'nin Anadolu'ya gönderdiği dervişlerden Koyun Babanın tekkesinde, Bektaşîliğin kurucusu Hacı Bektaş Veli'nin tekkesinde posta oturmuş, yani en üst makamlara getirilmiş Şeyh Hasan’dır.
Pîr Sultan, bağlandığı tarikatça yalnız dinsel önder değil, devlet başkanı olarak da görülen İran Sahları adına, Anadolu halkını Osmanlılara karsı kışkırttığı,ayaklanmaya çağırdığı, belki de bir ayaklanmaya öncülük ettiği için, Sivas Valisi Hızır Paşa’nın emriyle tutuklanmış, yolundan dönmeyeceği anlaşılınca da asılmıştır.
Söylentiye göre, asıldığı yer Sivas'ta eskiden Keçi bulan adini taşıyan, sonra uzun süre Darağacı diye anılan, simdi ise Kepçeli denilen yerdir. Bugün Sanayi Çarsısı’nın karsısında Mal Pazarı olarak kullanılan bu alanın Gazhane bitişiğinde, sıra söğütlerin bitiminde bulunan, boyu beş metre, eni bir metreden fazla, bakımsız toprak yığını onun mezarıdır. Üstündeki moloz taslar, asılması sırasında Hızır Paşa’nın emriyle halkın attığı taslardır.
Mezarının, bir menkıbeye göre Erdebil'de, Bektaşî geleneğine göre de Merzifon'da olduğu söylenir. Daha başka söylentiler de vardır, ama gerçeğe en yakin görünen söylenti asıldığı yere gömüldüğü, yakınlarının, tarikat erlerinin, hükümet baskısı yüzünden ölüsünü alip köyüne bile götüremedikleridir.
Şiirlerinden, halk söylentilerinden çıkarılan bu dağınık bilgileri değerlendirebilmek için, önce, Pîr Sultan’ın ne zaman yasadığını saptamak gerekir.
NE ZAMAN YAŞADIĞI
Uzmanlar "Yürüyüş eyledi Urum üstüne" diye başlayan şiirindeki sözlerine bakarak, Pîr Sultan Abdal'in Sah Tahmasb zamanında yasadığını söylüyorlar. Bu şiirinde söyle sözler var:
Aslini sorarsan Sah’ın oğludur
(...)
Koca Haydar Sah-i cihan torunu
Ali nesli güzel imam geliyor
"Koca Haydar Sah-i cihan" diye anılan, Sah İsmail’in babası Şeyh Haydar’dır. "Sah" diye anılan ise, Akkoyunlu Devleti'ni yıkıp Safevîogullari Devleti'ni kurarak Şîî mezhebi başkanlığı ile devlet başkanlığını birleştiren, Sah İsmail’in kendisidir. Şeyh Haydar’ın torunu, Sah İsmail’in oğlu da Sah Tahmasb'dir.
Sah Tahmasb'in saltanat döneminin (1524-1578) büyük bir bölümü, Kanunî Sultan Süleyman’ın saltanat dönemine (1520-1566) rastlar. Bu iki hükümdar geçmişteki acı olaylar yüzünden, uzun süre ülkeleri arasında barışsı sağlayamamışlar, İranlılar ile Osmanlılar, 1534'den 1554'e kadar, tam yirmi yılı anlaşmazlıklar, çatışmalar, savaşlarla geçirmişlerdir. Kanunî Sultan Süleyman 1534'de yaptığı doğu seferinde, İranlılar'ın elinde bulunan Bağdat’ı Osmanlı topraklarına katmış, Sah Tahmasb 1548'de Anadolu'ya girerek Kemah'a kadar ilerlemiş, 1552'de Erciş, Ahlat kalelerini geri almıştır.
Pîr Sultan’ın şiirlerindeki olayların Sah Tahmasb dönemindeki olaylara uyması, daha sonraki İran sahlarının Anadolu üzerine "yürüyüş eylemiş" olmaları, bazı uzmanların kesin konuşmalarına, sairin bu dönemde yasadığından şüphe edilemeyeceğini söylemelerine yol açar.
Oysa bu dönemde Sivas’ta valilik etmiş bir Hızır Paşa yok, ama 1552'de Köstendil, 1554'de Sam, 1560'da Bağdat beylerbeyliklerinde bulunmuş bir Hızır Pasa var. Uzmanlar 1567'de ölen bu Hızır Paşa’nın, Bağdat’a giderken, Sivas'a uğrayıp oradaki ayaklanmayı bastırmış olabileceğini söylüyor. Bu görüş doğruysa, Pîr Sultan 1560'da asilmiş demektir.
Pîr Sultan’ın dili on altıncı yüzyılın ikinci yarısının dilidir, diyen bazı uzmanlar ise sairin 1560'da asilmiş olabileceğini kabul etmiyorlar. Onlar halk söylentisini değerlendirerek başka bir yoldan gidiyor, Sivas’ta valilik etmiş Hızır Paşa’yı arıyorlar.
Sofi Aziz Mahmut Hüdâyi Efendi'nin I. Ahmed'e yazdığı bir mektupta, Alevîler ile Şeyh Bedreddin'e bağlı olanları iyi tanıyan, onlarla uğraşmasının bilen bir Hızır Paşa’dan söz ediliyor. Belgenin ilgili bulunduğu dönemde ise iki Hızır Paşa yasamış. Birinin özellikleri söyle:
Deli Hızır Pasa, Van Beylerbeyi (1582), Kars Beylerbeyi olarak İran seferine katılma (1587), Erzurum Beylerbeyi (1588), Sivas Valisi (1588), Diyarbakır Valisi (1589), gene Sivas Valisi (1590), Tuna Muhafızı (1602), Budin Muhafızı (1605), ölümü (1607).
Deli diye anılması gözü pek, acımasız bir kimse olduğunu gösteriyor. Ayrıca İran seferine katilmiş, yani Safevîlere karsı savaşmış. Safevî yanlısı Alevîlere düşmanlık besleyebilir. İki kere Sivas'a vali gönderilmiş, ikincisinde oldukça uzun kalmış. Alevîleri iyi tanıdığı, onlarla uğraşmasını bildiği anlaşılıyor.
Pîr Sultan’ı astıranın Sivas Valisi Deli Hızır Pasa olduğunu söyleyen uzmanların görüsü doğruysa, sairin ölümü 1588'de, ya da 1590'dan sonradır.
Gene uzmanlara göre, Pîr Sultan 1534'de Bağdat’ın Osmanlilar'a geçişi üzerine, Iran Şahına,
Güzel Sah’ım çok yerlerden görünür
Asli nedir niye verdin Bağdat’ı
diye şiir yazmıştır. 1534 ile 1590 arasında 56 yıl var. Pîr Sultan bu şiiri yazdığında, diyelim 20 yasındaysa, 76 yasında ölmüş olur.
Böyle uzun bir ömür sürdüğü kabul edilirse, uzmanlar arasındaki görüş ayrılıkları da sona erebilir. Çünkü bu uzun ömre hem Pîr Sultan’ın şiirlerindeki olaylara uygun düsen Sah Tahmasb dönemi, hem de Deli Hızır Pasa sığdırılabiliyor.
Gene de bazı durumların açıklanması kolay değil. Örnekse, Pîr Sultan’ın şiirlerinde bir Alevî ayaklanmasından söz ediliyor, oysa Deli Hızır Pasa döneminde Sivas’ça böyle bir ayaklanma olmamış.
Uzmanlar arasındaki görüş ayrılıklarının ötesinde, kesin olan sudur: Pîr Sultan abdal on altıncı yüzyılda Anadolu'da, Sivas yöresinde yasadı.
KİTAPLAR
Pîr Sultan abdal üzerine ilk önemli çalışmayı 1929'da Sadettin Nüzhet ERGUN yapmış, 105 şiir yayımlayarak, sair üzerine bilgiler verilmiştir: XVII Asır Saz Sairlerinden Pîr Sultan Abdal.
Konuya ikinci önemli yaklaşım Pertev Naili BORATAV ile Abdülbâki GÖLPINARLI'nin birlikte hazırladıkları, 1943'de yayımlanan Pîr Sultan Abdal adlı kitaplar olmuştur.
Diğer yayınlar:
Pîr Sultan Abdal,Abdülbâki Gölpınarlı, Varlık Yayınevi
Pîr Sultan Abdal, Cevdet Kudret, Yeditepe Yayınevi
Pîr Sultan Abdal, Cahit Öztelli, Milliyet Yayınevi
Sabahattin Eyüboğlu’nun, ölümünden önce hazırlayıp bitiremeden bıraktığı bir seçmeler kitabi, dostlarınca tamamlanıp Cem Yayınları arasında basildi.
SANATI
Halkın benimsediği, destan kahramanı durumuna getirdiği şairlerin alın yazısını Pîr Sultan da paylaşmıştır. Uzmanlar yazmalarda gördükleri ya da ağızdan ariza sürüp gelen Pîr Sultan şiirlerinden hangilerinin gerçekten onun olduğunu, hangilerinin onun adına başkalarınca söylendiğini ayırmakta güçlük çekiyor, çaresiz kalıyorlar. Görünüşe bakılırsa, halkımız Pîr Sultan’ın şiirlerini çoğaltma çabasını günümüzde bile sürdürüyor.
On altıncı yüzyılda yazıldığı bilinen bir yazmadaki, genellikle eski yazmalardaki Pîr Sultan şiirleriyle sonradan bulunanlar arasında, gerek dil, gerek söyleyiş yönünden büyük ayrılıklar olduğu gerçektir.
Bu durumu göz önünde tutan uzmanlar, Pîr Sultan’ın sanatı üzerine konuşurken, özellikle eski yazmalardaki şiirlerinden, onun söylediğine kesin diye bakılan şiirlerden yola çıkıyorlar. Görüşleri söyle özetlenebilir:
Pîr Sultan Halk edebiyatı geleneklerinden hiç ayrılmamış, ölçü, uyak, biçim, dil, söyleyiş özellikleriyle, bir halk ozanı görünümünü hep sürdürmüştür. Şiirleri genellikle hece ölçüsünün 11'li (4+4+3 ve 6+5) ya da 8'li (4+4 ve 5+3) kalıplarıyla yazmış, arada 7'li kalıbı da kullanmıştır. Aruz ölçüsüyle şiiri yoktur. Yalnız, gene heceyle yazdığı bir şiirinde gazel düzenini denemiştir. Bunun dışında şiirleri hep dörtlükler biçimindedir, koşma ya da semaî biçiminde...
Çoğu zaman yarim uyak kullanmış, ses azlığını rediflerle giderme yoluna da sik başvurmuştur.
Şiirlerinden Pîr Sultan’ın saza bağlılığı açıkça anlaşılıyor. İyi bir çalgı ustası olduğu da düşünülebilir.
Konularını yalnızca dinsel inançlardan, mezhep ya da tarikat inançlarından almamış, yasamın çeşitli yönleri üzerine kesinlikle din dişi şiirler de söylemiştir. Tarikat şiirlerinde ise, Ali, On İki İmam gibi genel konuların yani sıra, kendi kavgasını, yasadığı günlerdeki çatışmaları, ayrıntılarıyla yansıtmış olması çok ilginçtir. Kurumsal konulara, örnekse Tasavvufun derin sorunlarına girmemiş, yaşam karşısında hep soyut, hep dışa dönük kalmıştır. İnançlarının, kavgasının yılmak bilmez, sözünü sakınmaz bir propagandacısıdır.
Onun şiirlerini okurken Anadolu'nun toplumsal tarihi üzerine bilgiler ediniriz. devlet düzenini bozukluğunu, mezhep ayrılığından doğan iç kavgaları, bu yüzden Alevîlere yapılan zulümleri, kadıların haram yediğini, müftülerin yalan yanlış fetva verdiğini, Şiilerin karsılaştığı güçlüklerin Sünnî halktan değil, Sünnî Osmanlı Devleti'nden geldiğini öğreniriz. Alevî Türkmenlerin, yönetimi durmadan bozulan, dinsel hoşgörüden uzaklaşan Osmanlilar’san nasıl kopup, Mehdî diye, kurtarıcı diye İran Sahlarına sarıldıklarını, siyasal kaygılara nasıl araç edildiklerini görürüz. Bu bağlanışın altındaki çaresizlikleri, giderek bu bağlanışın yarattığı umut kırıklıklarını sezeriz.
Pîr Sultan din dişi konular işlerken halk ozanlarının kalıplaşmış sözlerini kullandığı gibi, zaman zaman bunlardan bütünüyle uzaklaşmış köy yaşamını tertemiz, katkısız bir gözlem gücüyle yansıyan şiirler de söylemiştir. İnsan, hayvan, doğa sevgisiyle örülmüş şiirler...
Kullandığı dil çağının konuşma dilidir. Yabancı sözcükler, din, mezhep, tasavvuf, tarikat aracılığıyla yasadığı günlerin konuşma diline girdiği oranda onun şiirlerine de girmiştir
Eserlerinden bazıları :
Alçakta Yüksekte
Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetisin imdada aldi dert beni
Basimi alip hangi yere gideyim
Gittigim yerlerde buldu dert beni
Oturup benimle ibadet kildi
Yalan söyledi de yüzüme güldü
Yalın kılıç olup üstüme geldi
Çaldı bölük bölük böldü dert beni
Üstümüzden gelen boran kıs gibi
Yavru sahin pençesinde kus gibi
Seher çagi bir korkulu düs gibi
Çagirta çagirta aldi dert beni
Abdal Pîr Sultan'im gönlüm hastadir
Kimseye diyemem gönlüm yastadir
Bilmem deli oldu bilmem ustadir
Söyle bir sevdaya saldi dert beni
Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma
Sultan Suyu Gibi Çağlayıp Akma
Erilir Gam Yeme Divane Gönül
Er Başımda Duman, Dağ Başında Kış
Erilir Gam Yeme Divane Gönül
Yıkılır Mı Hakk’ın Yaptığı Havuz
Şah-ı Merdani' nin, Biz De Kılavuz
Üç Günlük Dünyada, şu Yahşi Yavuz
Erilir Gam Yeme Divane Gönül
Pir Sultan Abdal’ım, Sırdan Sırada
Bu İş Böyle Oldu, Kalsın Burada
Cümlemiz Niyetlendiği Murada
Erilir Gam Yeme Divane Gönül
Bugün Yardan Haber Geldi
Bugün Yardan Haber Geldi
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Eğildim Bir Buse Aldım
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Güzel Olanı Severler
Yanağından Gül Dererler
Kulakta Mengiç Küpeler
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Baş Koydum Yarin Dizine
Uykular Girmez Gözüme
Ağ Ellerin Sür Yüzüme
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Şekerden Şerbet Ezerler
İnce Tülbentten Süzerler
Dört Yanım Almış Güzeller
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Pir Sultanım Gel Yanıma
Seni Sarayım Canıma
Dola Kolların Boynuma
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Bilene Danış
Bilirim Bilirim Dersin Bilene Danış
Danışan Dağları(Hey Dost) Aşar Mı Aşar
Danışmadan Yola Çıksa Bir Kişi
Akıbet Yolundan(Hey Dost) Şaşar Mı Şaşar
Cahile Irak Ol Kamile Yakın
Bir Mana Söyleyim(Hey Dost) Darılma Sakın
Hasmın Karıncaysa Merdane Takın
Ummadık Taş Başa (Hey Dost) Düşer Mi Düşer
Pir Sultan Abdalım Böyle Mi Olur
Kişi Ettiğini(Hey Dost) Elbette Bulur
Yırtıcı Kuşların Ömrü Tez Olur
Zararsız Akbaba(Hey Dost) Yaşar Mı Yaşar
Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez
Bu Yıl Bu Dağların Karı Erimez
Eser Bâd-ı Sabâ Yel Bozuk Bozuk
Türkmen Kalkıp Yaylasına Yürümez
Yıkılmış Aşiret İl Bozuk Bozuk
Kızılırmak Gibi Çağladım Aktım
El Vurdum Göğsümün Bendini Yıktım
Gül Yüzlü Cerenin Bağına Çıktım
Girdim Bahçesine Gül Bozuk Bozuk
Elim Tutmaz Güllerini Dermeye
Dilim Tutmaz Hasta Hâlin Sormaya
Dört Cevabin Mânasını Vermeye
Sazım Düzen Tutmaz Tel Bozuk Bozuk
Pir Sultan'ım Yaratıldım Kul Diye
Zalim Paşa Elinden Mi Öl Diye
Dostum Beni ısmarlamış Gel Diye
Gideceğim Amma Yol Bozuk Bozuk
Gurbet Elde
Gurbet elde bir hal geldi başıma,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Derman arar iken derde düş oldum,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Hüma kuşu suya düştü ölmedi,
Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı.
Dedim yâre gidem nasip olmadı,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Kağıda yazarlar ufak yazılar,
Anasız olur mu körpe kuzular.
Yürek yaralıdır, ciğer sızılar,
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Pir Sultan Abdal'ım böyle buyurdu,
Ayrılık donları biçti giydirdi.
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ağlama gözlerim Mevlâ kerimdir.
Kul Olayım Kalem Tutan Ellere
Kul Olayım Kalem Tutan Ellere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Sekerler Ezeyim Şirin Dillere,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.
Sivas Ellerinde Sazım Çalınır,
Çamlı Beller Bölük Bölük Bölünür.
Yardan Ayrılmışam Bağrım Delinir,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.
Pir Sultan Abdal’ım Ey Hızır Paşa,
Gör Ki Neler Gelir Sağ Olan Basa.
Beni Hasret Koydun Kavim Kardaşa,
Kâtip Arzuhalim Yaz Yare Böyle.
Güzelim Ey Güzelim Ey Güzelim Ey Ey.
Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş
Dostun Bahçesine Bir Hoyrat Girmiş
Korudur Da Benli Dilber Korudur
Gülünü Dererken Dalını Kırmış
Kurudur Da Benli Dilber Kurudur
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede
Bu Meydanda Serilir Postumuz
Çok Şükür Mevlaya Gördük Dostumuz
Bir Gün Kara Toprak Örter Üstümüz
Çürüdür De Benli Dilber Çürüdür
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede
Pir Sultan Abdal’ım Başımdan Başlar
İyisini Korda Kemini Taşlar
Bin Çiçekten Bir Kovana Bal İşler
Arıdır Da Benli Dilber Arıdır
Neredesin De Dudu Dillim Nerede
Neredesinde Kömür Gözlüm Nerede
Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım
Gelmiş İken Bir Habercik Sorayım
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Gerçek Erenlere Yüzler Süreyim
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Alçağında Al Kırmızı Taşın Var
Yükseğinde Turnaların Sesi Var
Ben De Bilmem Ne Talihsiz Başın Var
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Benim Şah'ım Al Kırmızı Bürünür
Dost Yüzün Görmeyen Düşman Bilinir
Yücesinden Şah'ın İli Görünür
Niçin Gitmez Yıldızdağı Dumanın
El Ettiler Turnalar Bazlara
Dağlar Yeşillendi Döndü Yazlara
Çiğdemler Taşınsın Söylen Kızlara
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Şah'ın Bahçesinde Gonca Gül Biter
Anda Garip Garip Bülbüller Öter
Bunda Ayrılık Var Ölümden Beter
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
Ben De Bildim Su Dağların Sahisin
Gerçek Erenlerin Nazargâhısın
Abdal Pir Sultan’ın Seyrangâhısın
Niçin Gitmez Yıldız Dağı Dumanın
çııÖÖçşIlgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri
Ilgıt Ilgıt Esen Seher Yelleri
Doğru Gelir Doğru Gider Mi
Hakkın Emri İle Çürüyen Canlar
Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü
Pazarlık Mı Olur Adil Dükkanda
Mevl-i Muhabbetim De Kaldı Yar Sende
Bu Divan Olmazsa Ulu Divanda
Dost Benim Sualim Verir Mi
Bahçede Açılmış Yar Gonca Güller
Gülün Figanından Sefil Bülbüller
Aşuktan Maşuğa Da Sarılan Kollar
Bin Yıl Yerde Yatsa Çürür Mü
Abdal Pir Sultan'ım Da Kalbi Zar Olan
Döner Mi Sözünden Gerçek Yar Olan
Senin Gibi Aht-ı Sadık Yar Olan
Verdiği İkrardan Döner Mi
Bugün Yardan Haber Geldi
Bugün Yardan Haber Geldi
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Eğildim Bir Buse Aldım
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Güzel Olanı Severler
Yanağından Gül Dererler
Kulakta Mengiç Küpeler
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Baş Koydum Yarin Dizine
Uykular Girmez Gözüme
Ağ Ellerin Sür Yüzüme
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Şekerden Şerbet Ezerler
İnce Tülbentten Süzerler
Dört Yanım Almış Güzeller
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Pir Sultanım Gel Yanıma
Seni Sarayım Canıma
Dola Kolların Boynuma
Bir Bir Yandan Bir Bir Yandan
Derdim Çoktur Hangisine Yanayım
Derdim Çoktur Kangısına Yanayım
Yine Tazelendi Yürek Yaresi
Ben Bu Dertten Kande Derman Bulayım
Meğer Şah Elinden Ola Çaresi
Dürlü Donlar Giyer Gülden Naziktir
Bülbül Cevreyleme Güle Yazıktır
Çok Hasretlik Çektim Bağrım Eziktir
Güle Güle Gelir Gelir Canlar Paresi
Benim Uzun Boylu Serv-i Çınarım
Yüreğime Bir Od Düştü Yanarım
Kıblem Sensin Yüzüm Sana Dönerim
Mihrabımdır Kaşlarının Aresi
Dizar İle Muhabbete Doyulmaz
Mehabbetten Kaçan İnsan Sayılmaz
Münkir Bin Kere Püf Dise Sönmez
Tutusunca Yanar Aşkın Çırası
Pir Sultan'ım Kati Yüksek Uçarsın
Selamsız Sabahsız Gelir Geçersin
Aşkı Mehabbetten Niçün Kaçarsın
Böyle Midir Elinizin Türesi
Ötme Bülbül Ötme
Ötme Bülbül Ötme, Şen Değil Bağım
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana
Tükendi Fitilim Eridi Yağım
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana
Deryadan Bölünmüş Sellere Döndüm
Ateşi Kararmış Küllere Döndüm
Vakitsiz Açılmış Güllere Döndüm
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana
Haberin Duyarsın Peyikler İle
Yaramı Sarsınlar Şeyikler İle
Kırk Yıl Dağda Gezdim Geyikler İle
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana
Abdal Pir Sultan'ım, Doldum Eksildim
Yemeden İçmeden Sudan Kesildim
Zülfün Kemendine Kondum Asıldım
Dost Senin Derdinden Ben Yana Yana
Yürüyüş eyledi Urum üstüne
Yürüyüş eyledi Urum üstüne
Ali nesli güzel İmam geliyor
İnip temenna ettim güzel destine
Ali nesli güzel İmam geliyor
Doluları adım adım dağıdır
Tavlasında küheylanlar bağlıdır
Aslını sorarsan şahın oğludur
Ali nesli güzel İmam geliyor
Tarlaları adım adım çizili
Rakibin elinden ciğer sızılı
Al yeşil geyinmiş gerçek gazili
Ali nesli güzel İmam geliyor
Magripten çıkar görünü görünü
Kimse bilmez evliyanın sırrını
Koca Haydar şah-ı cihan torunu
Ali nesli güzel İmam geliyor
Pir Sultan Abdal' ım görsem şunları
Yüzüm sürsem boyun eğip yalvarı
Evvel baştan On'kiler serveri
Ali nesli güzel İmam geliyor
Çıkardılar kisvesini başından
Çıkardılar kisvesini başından
Soyuyorlar Şahı Merdan Ali'yi
İndirdiler teneşirin üstüne
Koyuyorlar Şah'ı Merdan Ali'yi
Fatma Ana ağlar şol yaşın yaşın
Şundan gördüm Düldül'ün kişneyişin
Ol Şahı Merdan'ın kıbleye başın
Çevirdiler Şahı Merdan Ali'yi
Mürekkebi Zemzem ile ezdiler
Üst başına Mim duasın yazdılar
Kubunın da Ak Deve'ye kazdılar
Gönderdiler Şahı Merdan Ali'yi
Kasdettiler İmamlann soyuna
Zehirler kattılar Hasan payına
Kefenini Ab-ı Zemzem suyuna
Batırdılar Şahı Merdan Ali'yi
Pir Sultan Abdal'ım hoş hava ile
Arşa direk dikti bir dua ile
Kanber'in yedtiği Ak Deve ile
Götürdüler Şahı Merdan Ali'yi
çııÖÖçşSabahtan Cemalin
Sabahtan Cemalin Seyran Eyledim
Gönüller Perişan Elinden Güzel
Nice Bir Gezeyim Gurbet Elleri
Hiç Mi Bilir Yoktur Halımdan Güzel
Seher Bülbülüsün Gider Gelmezsin
Gelirsen De Güzel Baki Kalmazsın
Seni Uçuranlar Murat Almasın
Seni Kim Uçurdu Yuvandan Güzel
Pir Sultan Abdal'ım Dervişler Gezer
Aradım Bulmadım Derdimi Yazar
Şimdi Benim Dostum Cennette Gezer
Kalma Benim İçin Yolundan Güzel
Çeke Çeke
Çeke Çeke Ben Bu Dertten Ölürüm
Seversen Ali’yi Değme Yarama
Ali’nin Yoluna Serim Veririm
Seversen Ali’yi Değme Yarama
Bu Yurt Senin Değil Konar Göçersin
Körpe Kuzulardan Nasıl Geçersin
Ali’nin Dolusun Bir Gün İçersin
Seversen Ali’yi Değme Yarama
Ilgıt Ilgıt Oldu Akıyor Kanım
Pir Yoluna Kurban Verilir Serim
Benim Derdim Bana Yeter Efendim
Seversen Ali’yi Değme Yarama
Abdal Pir Sultanım Deftere Yazar
Hilebaz Yar ile Olur Mu Pazar
Pir Melhem Çalmazsa Yaralar Azar
Seversen Ali’yi Değme Yarama
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Koyun Beni Hak Aşkına Yanayım
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Yolumdan Dönüp Mahrum Mu Kalayım
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Benim Pirim Gayet Ulu Kişidir
Yediler Ulusu, Kırklar Esidir
On İki İmamın Server Başıdır
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Kadılar Müftüler Fetva Yazarsa
İşte Kemend, İste Boynum Asarsa
İşte Hançer, İste Kellem Keserse
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Ulu Mahşer Günü Olur Divan Kurulur
Suçlu, Suçsuz Gelir Anda Derilir
Piri Olmayanlar Anda Bilinir
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Pir Sultan'ım Arsa Çıkar Ünümüz
O Da Bizim Ulumuzdur Pirimiz
Hakka Teslim Olsun Garip Canımız
Dönen Dönsün Ben Dönmezem Yolumdan
Dünyanın Üstünde Kurulu Direk
Dünyanın Üzerinde Kurulu Direk
Emek Sayılmadan, Sızlar Bu Yürek
Bu Düzeni Kim Kurmuş Bizler De Bilek
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar
Ocağa Koymuşlar Köşe Taşını
Hak Kollasın Gerçeklerin İsini
Bir Gün Ağrıdırlar Senin Başını
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar
Pir Sultan Abdal’ım Farz Eylesinler
Yola Gelmeyenden Edilmez Minnet
Cümlenin Muradı Dünyada Cennet
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar
Mürşide varmaya talip olursan
Mürşide varmaya talip olursan
İptida insandan rehber isterler
Verdiğin ikrara doğru gelirsen
Ahd ile peymandan rehber isterler
Rehberin var ise olursun insan
Rehberin yok ise kalırsın hayvan
Arasat gününde açılır meydan
Açılan meydanda rehber isterler
Mürşidin nazarı müşkülü seçer
Kamil olan talip sıratı geçer
Can kuşu kafesten akıbet uçar
Tenden uçan candan rehber isterler
Şah-ı Merdan bir yol kurdu kuluna
Bu yola giden rehberden biline
Girmek ister isen İmam yoluna
On İki İmamdan rehber isterler
Tarikat babına girmek dilersen
Hakikat güllerin dermek dilersen
Erenler sırrına ermek dilersen
Sır ile pinhandan rehber isterler
Pir Sultan'ım söyler bu hikayeti
Yirmi sekiz harfle yedi ayeti
Nefsini bilmektir sözün gayeti
Bilmeğe irfandan rehber isterler
Gam elinden benim zülfü siyahım
Gam elinden benim zülfü siyahım
Peykan değdi sinem yaralandı gel
Suna başın için ağlatma beni
Bugün sevda candan aralandı gel
Gamdan hisar oldu mekanım yurdum
İşitmez avazım dinlemez virdim
Bir değil beş değil on değil derdim
Düğümler baş verdi sıralandı gel
Hasretine vasıl olam mı böyle
Mecnun'a da bili kalır mı Leyla
Ölümlü dünyadır gel helaı eyle
Yüklendi barhanam kiralandı gel
Ne çekerse dertli sinem dağ olmaz
Gürler gelir geçer ömür çağ olmaz
Teşevvüştür yaralarım sağ olmaz
Göğerdi çevresi karalandı gel
Pir Sultan Abdal'ım haftada ayda
Günler gelir geçer bulunmaz fayda
Gönül Hak arzular canım hayhayda
Toprağım üstüme kürelendi gel
Yürü bire yalan dünya
Yürü bire yalan dünya
Yalan dünya değil misin
Hasan ile Hüseyini
Alan dünya değil misin
Ali bindi Düldül ata
Can dayanmaz bu firkata
Boz kurt ile kıyamete
Kalan dünya değil misin
Tanrı'nın Aslan'ın alan
Düldül'ü dağlara salan
Yedi kere ıssız kalan
Kalan dünya değil misin
Bak şu kışa bak şu güze
Ciğer kebab döndü köze
Muhammed'i bir top beze
Saran dünya değil misin
Pir Sultan'ım ne yatarsın
Kurmuş çarhını dönersin
Ne konarsın ne göçersin
Kalan dünya değil misin
|